Faşizmin Kurumsallaşma Süreci ve Çok Katmanlı Antifaşist Güçlerin Çok Katmanlı Antifaşist İttifak İhtiyacı
Muhsin Dalfidan – Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği Üyesi
Demokrasi İçin Birlik’in (DİB) “demokrasi güçlerinin birlik ve ittifak ihtiyacını, kapsam, nitelik, hedef, yapı gibi temel başlıkları kapsayacak biçimde tartışma” çağrısı kıymetli bir girişim. Tüm emek, barış, demokrasi ve özgürlük güçlerinin bu girişimin hakkını verme sorumluluğuyla davranacakları umudumla, kişisel katkımı paylaşmak isterim.
Acil görevimiz rejimin tasfiyesidir. Bunun için acilen en geniş antifaşist ittifakın inşası zorunlu bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyacın yerine getirilmesinin kestirme bir yolu olmadığını kabul etmekle başlamalıyız. Böyle bir mücadele ortaklığı ısrarlı, programlı ve direngen bir kolektif çabayla birden fazla görevin bileşkesi olarak kuvveden fiile çıkarılabilir.
Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu çoklu görevleri bir arada icra edebilme perspektifi ve iradesiyle hareket edilebildiği ölçüde başarı imkanı pratikleştirilebilecektir. Klasik “sol gösterip sağ vurma” taktiğinin güncel ifadesi Devlet Bahçeli’nin rol aldığı” el uzatma” süreci bu kolektif iradeye ve çabaya her zamankinden daha çok ihtiyaç olduğunu ortaya koydu. Zira antifaşist ittifakın oluşumu ve başarısı bu girişime karşı geliştirilecek tutum ve davranışlara sıkı sıkıya bağlıdır. Bu bağlamda “el uzatmaya” ilişkin kısa bir giriş ve neyle karşı karşıya olduğumuza ilişkin özet izahat üzerinden çoklu görevlere geçmek uygun olacak.
Bahçeli’nin DEM Parti’nin elini sıkmayla başlattığı ve “Öcalan gelsin DEM grubunda konuşsun” ile devam ettirdiği süreç; devletin kadim politikasını yeni taktiklerle geliştirerek Kürt mücadelesini yok etme hamlesidir. Bu hamlenin Ortadoğu’daki dengeler ve uluslararası gelişmelere karşı sıkışmışlık halinin sonucu Kürt sorununu çözme hamlesi olarak görülmesi yanılsamadan ibarettir. Elbette İktidarın bu bağlamda sıkışmışlık hali var. Ancak Rejim bu sıkışmışlığını Kürt sorununu çözerek değil, Kürt mücadelesini siyasi olarak tasfiye edip iç güçlerin parçası haline getirmekle aşmak isteyecektir. Bu sefer “büyük oynama” taktiğinin gereği el yükseltilmiş, tarihsel ve güncel olarak tescilli faşist “Devlet”e rol verilmiştir. Rol gereği çözüm mumu yakıp, alaca karanlıkta yok etme silahını ateşleme hamlesinin birbiriyle ilişkili öncelikli amaçlarını şu biçimde özetlemek mümkün:
- Muhalefetin aklını çelerek Anayasa değişikliğine destekle iktidarını güçlendirerek sürdürmek ve Erdoğan’ın tekrar Cumhur Başkanı seçilmesini sağlamak.
- Kürtlere çözüm elini uzattık ama “terör baronları” engel oldu demagojisiyle Kürt halkını bölmek, mücadele içindeki muhafazakâr ve liberal unsurlarının oyunu alarak iktidarda kalmak ve güçlenmek.
- Her daim geçer akçe olan güvenlik-beka-dış güç retoriğini işleterek toplumun dikkatini ekonomik sorunların yakıcılığından beka ve güvenlik sorunlarına yöneltip, muhalefeti zayıflatırken iktidarını tahkim etme imkânı yaratmak.
- Muhalefeti hem örgüt içi hem de örgütler arası düzeyde bölerek zayıflatmak ve böylece muhalefetin bölünmüşlüğü üzerinden yönetebilirlik gücünü artırmak.
- Bütün bu girdilere yaslanarak iç cepheyi arkasına alıp, İsrail saldırganlığına karşı savaşa gidiyoruz diyerek Rojava’yı imha etmek ve Kürt mücadelesini tasfiye etmektir.
Amaç bu ve iktidarın bu amacını boşa düşürmek demokrasi güçlerinin görevi. Bunun için barışın koşullarını yüksek sesle haykırmalı ve kitleler barış mücadelesinde kenetlenmelidir. Barış mücadelesi faşist iktidar bloğunu alaşağı etmek için oluşturulacak en geniş anti-faşist cephe/ittifak politikasının olmazsa olmaz veçhelerindendir.
Türkiye’de faşizmin devlet biçimi olarak kurumsallaşma süreci ve antifaşist ittifak
Bu gün yeni faşizmle karşı karşıya olduğumuz tezini savunan kimi omuzdaşlarımız, “klasik” faşizmin karakteristik özelliklerinden farklı bir faşizm tanımı yapmaktadır. Elbette 20.yüzyılın ilk yarısında boy gösteren faşist devletlerin her birinin özgün farklılıkları olduğu gibi neredeyse bir asır sonra iki katmanlı hale gelmiş dünyanın egemenlerinin kullanışlı aracı olarak tekrar gündeme gelen faşizmin tıpa tıp tarihsel faşizmle aynı olması mümkün değil. Günümüz Faşist devlet biçimini ayırt edici yeni özellikler eklenebileceği gibi, kimi tipik özellikleri de bugünün koşullarına uygun görünümlere bürünerek karşımıza çıkabilmektedir.
Ancak bu tarihsel ve toplumsal farkların varlığı, uygulamalarında çıplak şiddeti ve zor aygıtlarını başat hale getirmiş olan her devletin, faşist devlet biçimi olarak tanımlanabileceği anlamına gelmez/gelmemelidir. Ama böyle olduğu savunulmakta ve günümüz faşizminin, (yeni faşizm, geç faşizmi vb. kavramlar) toplumsal muhalefeti tümüyle yok etmeyen, militan kitle tabanının ve korporatist toplum yapısının oluşturulması gibi dönüşümlere gerek duymayan bir faşist devlet yapısı olduğu ifade edilmektedir. Dolayısıyla parlamentonun işlevsizleştirilerek sürdürüldüğü, muhalefetin büyük ölçüde etkisizleştirilerek var olduğu koşullarda faşist devlet biçiminin varlığından söz edilmektedir. Bu yaklaşımlar, muhalif partilerin varlığı ve seçimlerin yapılıyor olmasının, toplumsal muhalefet örgütlerinin korporatist yapı ile soğurulmamış olmasının yeni faşizmin “klasik” faşizmden farklı özellikleri olduğunu ve faşizmin devlet biçimi olarak kurumsallaşmasını tamamlamış olduğunu savunabilmektedirler. Evet faşist blok siyasal iktidardadır. Ama kendi ifadeleriyle “toplumsal ve kültürel iktidarı” henüz inşa edememişlerdir. Yani devlet ve toplum düzeyinde faşist kurumsallaşmayı tamamlayamamışlardır. Tamamlamış olduklarını var sayarsak iktidarın seçimleri tümüyle gereksiz hale getirecek adımlarına ve toplumsal muhalefeti tümüyle etkisizleştirerek korporatist toplum yapısı hamlelerine karşı etkin mücadeleyi ikincilleştirme riskiyle karşı karşıya kalırız. Bu anlayış sanki işler hep böyle gidecekmiş daha dibi yokmuş yanılgısına yol açarak faşizme karşı geliştirilecek taktiklerin yönelimini ve aktif mücadelenin örgütlenmesini zorlaştırmaktadır. Acil durum davranışı geliştirmeyi engellemektedir. Bu süreç sadece faşizmin inşa süreci değil aynı zamanda faşizmin geriletilmesinin mümkün olduğu ve bu mücadeleyi yükseltme sürecidir.
Siyasal gericilik sistemi küresel emperyalizm ve faşizme yönelim
Türkiye’de faşizmin kurumsallaşma sürecini dünya konjonktüründen bağımsız değerlendiremeyiz.
Küresel sermaye, uygarlık krizinden başka bir şey olmayan kapitalizmin çok katmanlı krizini yeni bir birikim rejimiyle aşma imkanını yeni bir sağcılaşma dalgasında, otoriterleşme ve faşizm uygulamalarında görüyor.
Neo-liberalizmin çöküşü olarak görülebilecek olan 2008 mali kriziyle birlikte içine girdiği fetret devrinden ne zaman çıkacağı belli olmayan dünya mali oligarşisi, emperyalist çağın siyasal düzlemdeki karakteristiği olan siyasal gericiliği, işçi sınıfı hareketinin demoralize ve dağınık halde olmasından yararlanarak yeni bir birikim dönemi yakalayabilmek için şiddetlendirmektedir. Bu yeni birikim rejimi totaliterleşme olmadan mümkün değildir. Türkiye’deki faşizmin kurumsallaşması böylesi bir küresel ihtiyacın Türkiye’nin özgül koşullarındaki ifadesidir. Bu durum AKP-MHP faşist bloğunun elini güçlendirmekte ve yürüyüşlerini kolaylaştırmaktadır. Faşist blok dünya sermayesinin yöneliminden beslenmektedir. Bu beslenme kaynağı gelip geçici değildir. Faşizme karşı mücadeleyi bu gerçeği gören bir yerden örgütlemek zorunluluktur.
Dünya konjonktürünün ötesinde Türkiye’de faşizmin kurumsallaşmasının somut nedenlerine de bakmak gerekir. Faşizm herhangi bir tipik burjuva diktatörlüğü devlet biçimi değilse, neden Türkiye’de faşizm sermayenin ihtiyacı haline geldi sorusu ve cevabı faşizme karşı mücadelenin yönelimi için önemlidir. Bunu özetle şu şekilde açıklamak mümkündür: Birincisi, kapitalizmin tarihsel ve siyasal olarak sınırlarına dayandığı bir dönemdeyiz. Sermayenin küresel ölçekte 2000’li yılların öncesinde başlayan krizi artık sürekli hale gelmiş bulunuyor. Bu krizden çıkış yolu olarak totaliter bir yönelim dünya ölçeğinde başat hale geldi. Türkiye ekonomisinin bağımlı ve kırılgan yapısı sadece otoriter bir rejimle krizi sürdürülebilir düzeyde tutmaya elverişli değil. İkinci olarak, 40 yıldır silahlı bir savaş sürdürmesine rağmen çökertemediği Kürt özgürlük mücadelesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Devlet tüm askeri ve güvenlik gücünü kullanmasına rağmen Kürt halkının mücadelesini çökertemiyor. Bu savaş, sermaye kıtlığı içinde bulunan burjuvaziye çok büyük bir maliyet yüklüyor. Sürekli kriz içinde beka mücadelesi veren sermaye bu yükü taşıyamıyor ve kurtulmak istiyor. Oligarşi, demokratik çözüm yoluyla kurtulmayı seçenek olarak görmediğinden, çözümü toplumu korporatist bir kalıba sokarak şekillendirmekte ve bu yolla Kürt halkının mücadeleci duruşunu yok etmekte görüyor. Bu mücadelenin Türkiye’deki genel demokrasi mücadelesini tutuşturma olasılığı da oligarşiyi en ürküten gelişmelerden birini oluşturuyor. Ayrıca bu gün için işçi ve emekçi kitlelerin ve komünist hareketin varlığı bir tehdit oluşturmasa da, kırların boşaltılmasıyla yeniden şekillenmiş olan işçi sınıfının, tarihine uygun olarak yeniden sınıf bilinciyle donanmasının ve örgütlenmesinin uzak olmaması, bunun KÖH ile birlikte bir mücadele ortaklığı yürütmesi bağlamında da bir tehdidin gelişiminin işaretleri görülüyor. O zaman, soykırım gibi dünyanın kirli deneyimlerinin içinden geçerek ilkel sermaye birikimini gerçekleştirmiş olan sermaye için çare “faşizm”dir.
Anti-faşist ittifakın sorun ve imkanlarına geçmeden faşizmin kurumsallaşma sürecinin neresinde olduğuna dair de söz kurmak gerekir. Faşizm toplumsal muhalefeti sindirecek ve tümüyle etkisiz kılacak militan bir kitle tabanına, toplumsal yapının korporatist yapıya dönüştürülmesine ihtiyaç duymaktadır. “Yeni faşizmin” bunlara ihtiyaç duymadığı/duymayacağı izahatlarına rağmen bunlara ihtiyaç duyar. Nitekim yukarıda da ifade ettiğim gibi, Reis’in iktidara geldik ama hala toplumsal ve kültürel iktidar olamadık yakınmaları bunun içindir. Bu nedenledir ki faşizm, sadece burjuva devletin baskıcı ve otoriter karakterinin başat hale gelmiş olmasıyla açıklanamaz. Bir diğer açık burjuva diktatörlüğü olan Askeri diktatörlüklerden temel farklarından biri de budur. Faşizmin devlet biçimi olarak kurumsallaşması sürecinde uzun zamandır giderek ivmelenen adımlar atılmasına rağmen hâlâ korporatist bir toplum yapısı inşa edilememiştir. Meslek odalarına ve sendikalara yönelik baskı ve operasyonlar da bu doğrultuda atılan adımların tipik göstergelerindendir. Bu adımların amacı sermayenin çıkarlarını tüm toplumun çıkarları olarak sunarak, toplumun tüm kesimlerini organik bir bedenin parçaları gibi kalıp içine dökmektir.
Elbette siyasal iktidarda olan faşizmin kurumsallaşması sonu gelmez bir süreç olmayacaktır. Eğer siyasal ve toplumsal muhalefet aklını başına almaz ise, faşizmin inşasının son çivileri çakılmak üzere. Toplum korporatist kalıp içinde bir beden gibi şekillendirilmekte; bunun için odalar, sendikalar dernekler gibi faşizme direnen toplumsal örgütlenmeler ya bertaraf edilmeye ya da bu niteliklerinden arındırılıp korporatist toplumsal yapının uyumlu öğeleri haline getirilmeye çalışılmakta; toplumsal muhalefeti baskılayarak yok edecek militan bir kitle tabanını oluşturma yolunda hatırı sayılır adımlar atmış olan faşizm, toplumsal muhalefeti topyekûn baskılayacak düzeyde militan kitle tabanını genişleterek ve konsolide ederek oluşturmakta ve bu dönüşümlerle düşünce/örgütlenme özgürlüğü kırıntılarını da tümüyle ortadan kaldırma yoluna girmektedir. Bu dönüşümleri yapabilmek için var olan toplumsal engelleri bertaraf etmek için hala demokrasi demagojisine ve seçimlere gereksinimi var. Ama faşizmin kurumsallaşmaya giden yoluna acilen barikat kurulmazsa bugünden yarına faşizm kurumsallaşmasını tamamlamış olacaktır. Siyasal ve Toplumsal muhalefet, bu gerçeği gören bir yerden faşizme karşı mücadelenin yapı, strateji ve taktiklerini belirlemek durumundadır.
Yerel seçimlerden sonraki süreç demokrasi güçlerinin birliğinin inşası açısından yeni olanaklar içermektedir
İktidar bloğunun aldığı oy oranı ve sayısı açısından azınlığa düşmesi asgari burjuva demokrasisi kuralları açısından dahi meşruiyetinin sorgulanmasının imkanını doğurdu.
Belediyelerin çoğunluğunun muhalefete geçmesi yerellerden başlayan demokratik değişimin imkanlarını artırdı.
Faşizmi inşa sürecini ivmelendiren iktidarın toplumsal çoğunluğu konsolide edememesi çıplak şiddetle yol almaya çabalaması her kesimin bu çıplak şiddetten nasibini alır hale gelmiş olması zorlayıcı ve yaşamsal bir neden olarak birliğin imkanlarından biri olmakta.
Seçimler sonrası en önemli imkan, muhtelif kitlelerdeki umutsuzluğun belirli ölçülerde olsa da kırılması ve yeni mücadele iradelerinin ve umudun filizlenmekte olmasıdır.
Ama bu imkanların bugüne kadar değerlendirilebildiğini söylemek zor. Aksine faşist iktidar bloğu hamle üstüne hamle yaparak imkanları etkisizleştirmekte. Artık hızla kendine gelme zamanı…
Antifaşist güçlerin çok katmanlılığı çok katmanlı ittifak ve mücadele birliklerini gerektiriyor
Faşist blokun devrimci bir durum karşısında muhalefeti yenilgiye uğratarak iktidarı almamış olması antifaşist anlamda toplumsal bölünmeyi de sadece altıyla üstü arasında değil, en tepesinden tabanına kadar uzanan bir çerçeveye yaymakta ve bu nedenle de faşizme karşı olan güçler arası ilişkileri karmaşık, çok katmanlı bir hale getirmektedir. Bu durum gerçek niteliklerine bağlı olarak iyi analiz edilip doğru taktiklerle ele alınmadığı takdirde bir yandan sistem dışı güçlerin ve muhalif kitlelerin, sistem içi muhalefetin kuyruğuna takılma tehlikesini taşır. Diğer yandan ise tehlikeyi gören sistem dışı güçlerin sol çocukluk hastalığına kapılıp sistem içi muhalefetten uzak durarak antifaşist mücadeleyi yükseltebilecekleri yanılgısını yol açar. Bu riskleri bertaraf etmenin yolu çoklu ittifakları ve çoklu ittifakların birbiriyle bakışan mücadelelerini yaratıcı taktik kıvraklıkla eş zamanlı olarak pratikleştirebilmekten geçer. Bu bağlamda iki temel ittifakın inşasına girişilmelidir.
1- Emek ve Özgürlük İttifakı
Bugün faşizme karşı etkin bir antifaşist ittifakın oluşmasının ve başarısının güvencelerinden biri, sistem muhalifi güçlerin ezilenlerin tarihsel bloku olarak oluşturacakları mücadele birliğidir. Emek ve özgürlük temelinde oluşacak böylesi bir ittifakın yokluğunda tüm sınıfları kesen bir anti-faşist ittifakın başarılı olma imkanı sınırlı olacaktır.
Bunun için enternasyonalist, anti şovenist, anti sömürgeci devrimci sosyalistlerin ve DEM Partinin kurucu / temel bileşenlerinden olacağı; ancak bunlarla sınırlı olmayan, tüm sosyalist örgütlenmeleri ve tutarlı demokratları kapsayacak olan sömürülenlerin ve ezilenlerin tarihsel ittifakı olarak emek ve özgürlük ittifakının oluşturulması zorunluluktur. Bu ittifak, en geniş anti-faşist ittifakın güvencesi ve pusulası olacaktır. Sistem içi muhalefetin faşizme karşı mücadeleye daha güçlü yönelmesine teşvik edecek ve cesaretlendirecektir. Faşizme karşı mücadelede toplumsal ve siyasal muhalefetin sistem güçlerinin peşine takılma riskini ortadan kaldıracak tersine sistem içi güçleri yönlendirme imkanını doğurarak faşizme karşı mücadelenin iğdiş edilmesini önleyecektir.
Stratejik ve taktik bağlamlarıyla programatik yapılanması olan emek ve özgürlük ittifakının yokluğu koşullarında sistem güçlerinin de yer aldığı en geniş antifaşist ittifak hem yapısal bir kimliğe kavuşamayacak, hem de iktidarı sarssa bile yıkma iradesini gösteremeyeceği için, faşist iktidar bloğunun kendi açısından sistem içi yeni bir denge durumunu sağlama imkânını yok edemeyecektir.
Ancak ezilenlerin tarihsel bloku olarak emek ve özgürlük ittifakı; sistem içi kesimler de dahil, tüm muhalif kitleleri sürükleme kabiliyetini gösterebilecektir. Kitleleri sistem içi muhalefetin kararsızlıklarının peşinde helak olmaktan uzaklaştırıp iktidar alternatifi mücadelenin öznesi haline getirebilecektir. Dolayısıyla faşizme karşı en geniş antifaşist mücadele, ezilenlerin tarihsel blokunun mücadelesi paralelinde ivmelenebilir ve yönelimini bularak anlamlı bir iktidar alternatifinin yolunu açacak biçimde faşizme nihai darbeyi vurup alaşağı edebilir.
2- En Geniş Antifaşist İttifak
Bugün önümüzdeki güncel merkezi siyasal görev; faşizmin kurumsallaştırılma ve yerleştirilme yeltenişine son verme amacıyla mücadeleyi yükselterek AKP-MHP İttifakını iktidar katından indirmek için en geniş cephe siyasetinin gereğini yerine getirmektir. Bütün taktik ve politikalar bu güncel merkezi siyasal görevle ilişkilendirilerek kurulmak zorundadır.
Faşist blokun iktidar oluşundan beri gördüğümüz üzere, değişik antifaşist güçler kimi durumda birbiriyle yapısal ilişki içinde eylem birlikleri gerçekleştirirken, kimi durumlarda da zaman zaman kesişen, kısa süreliğine paralel ilerleyip sonra tam tamına zıt doğrultulara yönelen bir araya gelişler olarak ortaya çıkmaktalar. Aslında bu durumda bir anormallik yoktur. Bütün sınıflar içinde faşizm konusunda bir bölünme olduğunda ilişkilerin de istikrarsız bir karakter kazanması, bu sınıflar arasındaki reddedilmesi imkânsız ilişkilerin ve çelişkilerin yansımasıdır. Mesele bu durumun çelişikliğinden, güvenilmezliğinden ve yarattığı zaaflardan yakınmadan, yapısal olanlarla istikrarsız olanın dahası sistem dışı olanlarla sistem içi olanların ortak bir bileşkesini yaratarak faşist iktidarı alaşağı etmede güçlü bir vuruşun nasıl yaratılabileceğinin taktik planlarını gerçekleştirebilmektedir.
Faşizme karşı mücadelenin tarihsel derslerini içselleştirmemiş kendinden menkul önderlik iddiaları, sermayenin en saldırgan kesiminin, devletin ve “İslam-Türk sentezi” ideolojik arka planıyla azımsanamayacak bir kitlenin desteğini ardına almış faşizmin acımasız duvarlarını parçalamaya yetmeyeceği gibi, antifaşist geniş cephenin oluşmasını da sekteye uğratacaktır.
Tarihteki antifaşist mücadeleleri başarıya ya da başarısızlığa taşıyan deneyimleri dikkatli incelediğimizde; demokratik ittifaklar, tarafsızlaştırılacak güçler ve faşist cephenin parçalanması hususunda geliştirilen taktiklerin sonucu belirleyici düzeyde etki ettiklerini rahatlıkla görebiliriz.
Faşizme karşı mücadele ancak tüm anti-faşist güçlerin ortak mücadelesiyle başarıya ulaşabilir. Bu bağlamda tüm taktikler, faşist iktidarın alaşağı edilebilmesi için tüm muhalif güçlerin (kararlı antifaşistler olmayan düzen içi muhalefet güçlerine, hatta bir başka konjonktürde bir başka faşist blok içinde yer alabilecek olanlara kadar) mücadelelerinin aynı istikamete sevk edilmesine, aynı zamanda temel demokratik toplumsal ve siyasal muhalefet dinamiklerini oluşturan işçi sınıfı, kürt halkı, alevi, kadın, LGBTİ+, ekoloji vb. hareketler arasındaki ittifakın güçlenmesi ve toplumsallaşmasına katkıda bulunacak şekilde belirlenmelidir.
Antifaşist ittifak oluşturma çalışması, antifaşist mücadele dinamiklerinin bir araya getirilmesinden öte bir görevdir. Acil ortak taleplerin tespiti temelinde yeni bir örgütlenme anlayışıyla, yeni mücadele araçlarını pratikleştirecek biçimde bir araya gelmektir.
Bu bağlamda anti-faşist ittifakın ortaklaşacağı temel hedefi, faşizmi iktidardan defetmek ve yerine asgari burjuva demokrasi kurum ve işleyişinin olacağı yeni rejimin geçirilmesi olacaktır.
Antifaşist ittifak, örgütler arası bir birlik deklarasyonuyla ete kemiğe bürünemez. Yerellerde bireylerin katılımıyla örgütlenmeler oluşturulmalıdır. Yerel dinamiklerin koordinasyonu ve örgütlenmesine hamiliğe soyunmadan örgütlü güçler öncülük etmelidir.
En geniş anti-faşist demokrasi ittifakı tek örgütsel yapıya indirgenmemelidir. Çerçevesini yukarıdaki hedefin oluşturduğu ortak müşterekler temelinde ortak mücadele örgütlenmesi içinde yer almak istemeyenlerle de eş güdümlü mücadeleyi sürdürecek ilişki biçimleri geliştirilmelidir. Formel örgütlenme dışında kalan güçlerin kendi meşreplerince yapacakları bağımsız mücadeleleriyle eş zamanlı paralellikler sağlanarak mücadele ortaklığı sürdürülmelidir. Bu güçler arasında oluşturulacak iletişim koordinatörlükleri bu ilişkiyi sürdürebilmelidir.
Tekraren Özetlersek;
- Bu gün çoklu ittifaklara ve güç birlikteliklerine ihtiyaç olduğu soyutlamasında, çoğu örgütsel yapı ve bağımsız birey ortaklaşmaktadır. Ancak bu birlikteliklerin farklı bileşen ve hedeflerle birbirini tamamlayan tarzda çoklu bir biçimde pratikleştirilmesi gerektiği konusunda ve bunun nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda aynı berraklığın olmadığı da açıktır.
- Çoklu ittifak örgütsel yapıların farklı düzeyler ve hedefler temelinde farklı ittifakları ve bu ittifaklar arasındaki ilişkileri eş zamanlı ve birbirini çelmeyen biçimde gerçekleştirebilmektir.
- Birbirini besleyen ama farklı hedefleri de olan farklı ittifak biçiminden her biri esas olarak yerel ayakları üzerinde ve yaşamın içindeki ilişkiler temelinde inşa edilebildiğinde hedefine ulaşabilir.
- Farklı düzlem ve amaçlara sahip ittifakların her biri bileşen örgütlerin oluşturduğu küme olarak düşünüldüğünde çoklu ittifaklar bu her bir ittifak kümesinin kesişim kümesi olarak bir arada sürdürülmelidir.
- Antifaşist ittifak; salt yukarıdan aşağıya örgütler arası ortak deklarasyon ile kurulamaz. Aşağıdan yukarıya bireysel sorumluluk ve kolektif iradeyle yerel somut mücadele birlikleri oluşturulmalı ve bunlar eşgüdümlü biçimde bir araya getirilmelidir.
- Yerel mücadele dinamikleri yereldeki tüm siyasal ve toplumsal muhalefet güçlerini (siyasi parti/örgüt, sendika, oda, demokratik kitle örgütleri vb.) içerecek biçimde bir araya gelmelidir. Bu bir araya gelişin amaca hizmet edecek biçimi; çoğunun merkezi yapısı da olan tüm bu yerel dinamiklerin güç ve enerjilerini kattıkları ama örgütler arası ittifakı aşan bir niteliği açığa çıkaracak biçimde bireysel temelde oluşturulan yerel koordinasyonlar ve tüm katılımcıların eşitlendiği meclis örgütlenmeleriyle mümkün olabilir.
- Tek bir yapısallığa indirgenemeyecek olan antifaşist ittifakın oluşturulması; yukarıdaki yapısallıkla yetinmeyerek, faşizme karşı farklı mücadele anlayışlarını, biçimlerini, araçlarını karşı karşıya koymadan, birbirini boşa düşürecek tarzda işletmeden, faşist blokla ve kurumsallaşmayla uzlaşmayan sistem içi ve karşıtı bütün kesimlerden yapısal mücadele içinde bir araya gelmeyen unsurların antifaşist mücadeleyi kendi meşreplerince yükseltmelerini ve bakışımlı mücadeleler halinde sürdürmelerini sağlayacak koordinasyon kurulları/ ilişkileri oluşturup kalıcı işlerlik kazandırmayı da zorunlu kılar.
- En geniş anti-faşist mücadele ortaklığının hedefine ulaşabilmesinin ve oluşan anti-faşist toplumsal dinamizmin burjuva siyaset sınırlarında manipüle edilmesini engellemenin, geniş yığınların burjuva siyasal partilerinin çekim alanına girerek düzen içi çözümlere yedeklenmemesinin ve antifaşist mücadelenin içerisinden geçerek demokratik bir cumhuriyete doğru ilerleyişin garantisi olarak stratejik, taktik ve programatik ortaklığa sahip yapısal bir emek ve özgürlük ittifakı oluşturulmalıdır.
- Demokratik ve sosyal bir cumhuriyete kapalı olmayan tutarlı/radikal demokratlardan sosyalistlere kadar kapsama alanı olacak emek ve özgürlük ittifakının yaratılabilmesi ve kesintisiz bir biçimde demokratik ve sosyal cumhuriyete ilerleyebilmek ancak bu amaçlarda uyumluluk sağlayan sosyalist yapıların belli bir plana bağlı ortak yapılanması ve birlikte hareketiyle mümkün olabilecektir. Sosyalistlerin önündeki görevlerden biri de bu sosyalist koordinasyonun oluşturulmasıdır.
- Gerek bağımsız örgütlenmelerin, sosyalist koordinasyonun, emek ve özgürlük ittifakının, gerekse antifaşist ittifakın başarısı, mücadele ve örgütlenmede tarzı siyaseti değiştirmekten geçecektir. Basın açıklamaları ile yetinme siyasetinden “sine-i millete dönme” siyasetine geçilmelidir. Yani toplumsal ve siyasal muhalefet yapıları önce kendi üyeleriyle teması (ekonomik, siyasal, sosyal vb.) sıkılaştırmalı ve gündelik hale getirmelidir. Devamla bu tarzı siyaseti var ve etkili oldukları alanlarda etkinleştirmelidirler. İşyerlerine, mahallelere ve sokak sokak hanelere yönelinmelidir. Propaganda, ajitasyon, duyusal iletişim ve çoklu dayanışma, iş ve yaşam alanlarındaki yoğun ve sürekli temaslar gündelik yaşamın merkezine yerleştirilmelidir. Bireyin kendine, bireyin bireye, bireyin örgütlü yapıya olan güveni, duygudaşlığı, aidiyet bağı, cesaret ve mücadele kararlılığı ancak böylesi bir tarzı siyaset değişimi içinde yeşerir. Umut ettiğimiz o büyük yeni mücadele gücüne ve ortaklığına; unuttuğumuz eski reflekslerimizi ve yaşam biçimimizi bugünün koşullarına uyarlayarak pratikleştirmekle ulaşabiliriz. Bu yapılamadığında bırakın geniş kitlelerin harekete geçirilmesi, toplumsal ve siyasal muhalefet kendi üyelerinin yüzde 10’unu dahi harekete geçirememe durumundan kurtulamaz. İttifaklar kağıt üzerinde kalmaya mahkum olur. Her bir birey ve her bir yapı olarak “Konfor” alanlarımızı terk etmekle başlamak zorundayız.
Kategoriler: Birlik Tartışmaları